14 Ekim 2010 Perşembe

Biri aşk mı dedi?

aşk denen şey nasıl ortaya çıktı ve insanlık onu nasıl ihtiraslarının bir oyunu haline getirebildi , değersiz bir para birimiymiş gibi. aslında bakmaya görmeye korktuğumuz şeyleri saklamak için kullandığımız bir araç haline geldi, kendimizden kaçmak için kullandığımız bir uyuşturucu.


aslında etrafımıza bakıp bire bir uygulamaya çalıştığımız kötü bir taklit , yapmacık hayatlarımız ve yapmacık aşklarımızla yapmacık dünyamız ve plastik kalplerimiz. asla sonu gelmeyecek merkezkaç kuvvetinden kaçar gibi kaçıyoruz kendimizden, içimizdeki lağımdan kaçmaya çalışıyoruz, bakmaya yüzleşmeye korkuyoruz.


peki "aşk" hangi durumlarda olur bir de ona bakalım ;


eski sevgiliyi unutabilmek için önümüze gelene sarılırız adı aşk olur,


özlediğimiz istediğimiz fiziksel hazlar için uygun damızlığı buluruz adı aşk olur,


sağılacak sömürülecek bir keriz bulunur, hesap ödetmeler hediyeler adı aşk olur,


aman bir tek ben mi yalnızım bunalımına gireriz, ya da yalnız kalmak istemez her daim elimizin altında biri olsun isteriz adı "aşk" olur.


mesele aşk değil aslında, tüm yozlaşmış değerler, dinler, meslek ahlakı, cinsiyet ayrımı, adam kayırma ve temel insani değerleri kişisel ihtiraslar uğruna köreltme ve tüm herşeyi sembolikleştirme. tüm bu dağılmanın içinde bir tek aşk mı saf kalacaktı? hayır tabiiki ilk ona tecavüz ettiler.


dünya kerhanesinde bakire kalabilmek meselesimidir peki aşk? yok efendim o da değildir.


aslında farkına varırsanız toplumumuzda insanlarımızın en büyük derdi "aşk" tır ve her ne hikmetse onun da para gibi varlığı bir dert yokluğu ise yara dır.


peki hiç düşünürmüsünüz siz kendinizden başkasını efendim?

5 Eylül 2010 Pazar

yok'lama.

karmakarışık bir dünya düzeninde
beynimin içerisine dolan bu düşünceler
benim mi ?

olmayı istediğim tüm herşey
sadece bir an için var olmuşsa
yada hiç olmadıysa

ne anlamı var yaşamanın
diğerlerinin yaşam hakkını
elinden alıyorsa

farklı ihtimaller
iradenin dışında
gözlerinin önünden geçip gidiyorsa

sen bambaşka biri rolunü oynarken
küçük bir çocuk ölümü senden iyi tanıyorsa
ve tanrıyı inkar etmek bile bunu değiştirmeyecekse

düşünmek için çok geç
hiçbirşey adil olmak zorunda deilse
gözlerini kapatınca
.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Truth

Dünyanın en büyük dini paradır ve o ne bir kural tanır ne de tanrı, sana kendin olma şansını vermez, onun için yaşarsın ve onun uğrunda ölürsün işte hayatının bütün hikayesi budur.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

karalama defteri

ulan keşke tek derdim aşk olsaymış şu hayatta, sevipte sevilmeseymişim, sikip yine sevilmeseymişim hayat öyle geçseymiş..

defuse

bütün oluşumlardan bir enkaz yaratmak, hiçbir işe yaramayan insanları çorak arazilere gübre diye yaymak istiyorum, o kadar sinirliyim ki bütün insanımsı tersine ervim geçirmiş gerzeklere..

şu gezegene bi göktaşı düşsede sıfırlansak soyumuz tükense diyorum ama nerde tavsanlar bile iktidarsız kalır yanımızda 7 milyar olduk durmadan çoğalıyoruz. maarifet ya hani.

2 Temmuz 2010 Cuma

Soul graveyard

Ruh ölümsüz diyorsun, oysa ben nice insanlar tanıdım ruhları bedenlerinden önce ölmüş..

22 Haziran 2010 Salı

Aborjin duası

Seni ayakta tutmaya yetecek kadar
Güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim.
Aydınlık bir bakış açı...sına sahip olmana
Yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene
Yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar
Mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş
Gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar
Kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi taktir etmene
Yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son 'Elveda'yı atlatmana yetecek kadar
'Merhaba' diliyorum

27 Nisan 2010 Salı

Bir an, boşluk..

Ölüm gibiydi yaşamak koşar adım giderken sonuma, tek bir şey var aklımda ; sonum mu benden önce gelecek yoksa ben mi varıcam ona..

6 Mart 2010 Cumartesi

Maske

Binlerce maskem var, çıkarmaya korktuğum.
Ve
Hiçbiri ben değilim...
Herşey, dışta düzgün ve cilalı.
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan o maske!
Altta ne güven ne de rahatlık...
Altta; karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan gerçek ben!...
Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır!
Uyarırım seni dost!
Uzun yıllar ken...dini yetersiz hissetmiş ben, sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni.

Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme.
Ben, çevrendeki her erkek ve kadınım.
Maske takan her insanım.

Charles C. FİNN

1 Mart 2010 Pazartesi

Deli Dünya

Bir gün hepimiz delireceğiz
ve deliler akıllanacak.
Göreceksiniz bu dünya
o zaman ne güzel olacak.

Önce dünyayı, önce dünyayı kapatın buraya.
Ona giydirin bu deli gömleğini.
Bizi çıldırttığı için,
kötü olduğu için.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

28 Şubat 2010 Pazar

sonsuz

göçebe bir hayat sürer halkı aklının
cebinden çıkmaz oysa ellerim.
ellerim benim, bahçıvanı özleminin
ya gittiğin yerdeyim
ya da gittiğin yer benim.

Emre Gürcan

16 Şubat 2010 Salı

With or Without you..


Gözlerindeki acıyı görüyorum
İçinde kaldığın fırtına
artık vazgeçmen gerektiğini
söylüyor

Yaşayamıyorum, seninle ne de sensiz
yaşayamıyorum senle yada sensiz..

Fırtınayı aşıp karaya ulaşıyoruz
sen herşeyini vermişken
ben daha fazlasını istiyorum

yinede seni bekliyorum..

yaşayamıyorum ne seninle ne de sensiz
yaşayamam seninle yada sensiz..

kendini çekiyorsun ansızın
ve ellerim bağlı kala kalıyorum
yara bere içinde vucudum
benimle işin bittiğinde

çünkü..

Kazanacak ve kaybedecek birşeyim kalmadı

yaşayamıyorum, ne seninle ne sensiz...

15 Şubat 2010 Pazartesi

"Up in the Air"

I'm up in the air,
Choices drifting by me everywhere
And I can't find the one
That would help me do the work I've left undone,
'Cause I'm up in the air.

I'm making some plans,
Finding out there's always new demands.
And I can't be precise
When people ask me what I'm doing with my life.
I say, "It's up in the air."

I'm hearing from friends.
It's that tired, old advice again:
"You just cannot keep floating all around,
Oh, you got to get your feet back on the ground."
But it's hard to come down
When you're up in the air.

Da, da da da da da
Da, da da da da da
Daaaa, daaa, daaa, da da da
Mmm

I"m travelling in my car,
Always lost, though I don't go that far.
I find that I can live most anywhere.
Everyone I meet has so much they can share.
But I don't settle down
'Cause I'm up in the air.

I'm thinking of my past,
The comfort in my home that couldn't last.
Now my family tells me work for your success
And they want to see me find some happiness.
But I"m not sure where that is
'Cause I'm up in the air.

I'm talking with my peers,
Listening to them tell their inner fears.
Some have lives that haven't gone the way they planned,
And some are trapped in situations they can't stand.
But I don't want the same for me
So I stay up in the air.

Da, da da da da da
Da, da da da da da
Daaaa, daaa, daaa, da da da
Mmm

I'm out in the woods,
Something here does my heart so good.
I breathe the air and I know that I'm alive.
And I stare at all the birds as they fly by.
I guess it all goes down to them
'Cause they're up in the air...

14 Şubat 2010 Pazar

Yaşamak..

Bundan çok uzun zaman önce rüyamda şu sözleri söylerken görmüştüm kendimi..

Yaşamak böyle birşey; yalanlar, geride bıraktıkların ve hiçbir anlam ifade etmeyen hayatlar...

Bilmiyorum bi anlamı varmıdır sadece aklıma geldi bir anda.

12 Şubat 2010 Cuma

Gülnihal

"yarın çok geç olacak gülnihal,
yarın seni alıp götürecek
buralardan yağmurlar


ve ardından ne bir söz ne de gözyaşı
süpürecek hepsini
rüzgarlar

ansızın gelecek ayrılıklar
bir fırtına, bir sel gibi
ve dümdüz edecekler bu yüreği

ardından ne bir yas,
ne de bir hatıra..
anılmayacak adın birdaha

dinecek ardından elbet,
geçecek bu da sonra
her hüsran gibi

unutulmuş bir dildeki sözcükler gibi
anlamsız, donuk, suskun kelimeler gibi.."

5 Şubat 2010 Cuma

Humankind

Herkez imkansız herşey olasılıksız hiçbirşey anlaşılmaz hedef anlamsız yörünge tutarsız başlangıç belirsiz sonlar geçersiz mutluluk ulaşılmaz egolar tatmin edilemez sorumluluk kabul edilmez yaşar gideriz biz insanoğlu..

23 Ocak 2010 Cumartesi

"ikinci el"


İkinci el aşklar satılıyor
az kullanılmış, doktordan
garantisi dolmamış henüz
belli ki vaktinden önce sıkılmış

ikinci el aşklar satılıyor
çok temiz, üstelik de bayandan
daha yenisini alacakmış
sanırım beklentilerini karşılayamamış

biraz ilerideki yalnızlıklar sokağında,
boş umutlarla doldurulmuş
sahte mutluluklar revaçta bu aralar

sahile doğru indiğinizde ise,
kullanım kılavuzuna uygun bir biçimde,
sevişen gençleri görebilirsiniz

elde kalmış daha eski olanları ise
huzur evlerinde saklıyoruz
onlarında son kullanım tarihleri geçmiş

kullan - at zihniyetler üzerine kurulmuş
anlık zevkler fabrikasında üretiliyor hepside
hepsi özenle, hepsi güzelce, hepsi sizin için..

23.01.2010 | 02.34

13 Ocak 2010 Çarşamba

I get it now.

Ekonomi global ve kişisel bunalımlar yaratmaktan başka bir sikime yaramıyor :S Parasız bir dünya istiyorum. Piyango vurup zengin olmak yerine oyle bi kavramın olmamasını istiyorum. Cebimde kaç para var bilmeyeyim istiyorum, çünkü cebimde para olması gereksinimi hiç adil değil. Bütün dengeleri yaratanın o olduğunu düşünüyoruz, oysa tam tersi daha bir doğru.

Promise..

"My word is my bond"

Evet yazmalıyım herşeyi..

Bazı kişilerle hiç konuşmuyorum sınıfımdaki, sanırm benim suçumda olsa bi nebze bunda ne kadar kabullensemde değişmeyecek galiba.. İstemezdim böyle olsun, çok çocukça geliyor bana, birilerine tavır almak, sırt dönmek, surat yapmak..

Her gördüğümde gülümsüyorum onlara , ve kendimi sorgulamaktan alıkoyamıyorum : düşünme bunları diyen benliğime.

Yarın son sınavım ve İstanbul'a gidiyorum (sonunda), şu sıralar bazı maddi konularda canım sıkılıyor hafiften ( eskisi gibi takmıyorum artık ah, vah etmiyorum: nitekim aynı duruma tekrar düşmemek benim elimde ).

Neler hissediyorum bilemem, hiçbirşey hissetmemek en iyisi derim (her konuda)..

12 Ocak 2010 Salı

Smooth day.

Çok kıyak bi işletme sınavı geçirdim, bunuda hallettik geriye kaldı iki sınav. Günün çoğu uyumakla geçio tabi geceleride bi o kdr uyuyamamakla. Ah finaller alt üst oldu be hayatım. Garardı dünyam :D.

Bu arada asıl ekonomik buhranı ben yaşıyorum içimde, lan çok fena, ne zmn düzeltcez şu durumu hadi hayırlısı..

11 Ocak 2010 Pazartesi

Senin derdin ne? (monolog)

Olmuyor kardeşim yapamıyorum. Bir düzen bir plan kuramadım gitti şu kıytırıktan hayatıma, işin kötüsü bunu yapmayı başardığım zaman tahtalıköyü boylamış olucam bu gidişle en sonunda.

Kafamın içinde acaip monologlar dönüyo, duysanız duymamış olmayı dilerdiniz. Keza kendimi en bedbaht çöle düşen kutup ayısı gibi görmeye başladım. O kadar da takmıyorum yinede gerçi.

Bugün ingilizce sınavından çıktım eve geldim ve pc başına oturdum, explorer ı açtım (home page filan bilmem ben) ve google yazmaya yeltendim ama öyle böyle bir google değil yani. "thegoogle" yazıyorum :D Evet herhangi bi anlamını deil fiil olan da gözlük olan da değil aradığım bizzat arama motoru " the google" grdaşım.

Sınavda resmen açık oturum yaptım, millet bir yıl hazırlık okumuş ( hangi şartlar altında?) heriflere kopya veriyorum, vermek mi? resmen sınav kağıdımın yoklama kağıdı gibi sınıfta dolaşmadığı kaldı.

Yarında işletme sınavım var, test olsa iiydi ama artık ellam ne çıkarsa şansıma..

Uyku tutmadı be blog, sana yazıyorum.

Evt o kdr yazıcak kişi varken karı kız varken sana yazmakta varmış. Kader kısmet deyip geçiyorum işte nere kadar böyle ama demi. tamam sustm blog kızma hemen. iki monolog yaptırtmadın bana burda.

tamam kısa kestim mutlumusun şimdi ?

eh eyii.

10 Ocak 2010 Pazar

Haşırt the blackboard

Yine ders çalışıcam diye kalktm arkadaşlara geldim ağzıma sıçılmış biçimde oturuyorum şuan, fena halde uykum geldi. Canım pizza çekiyo milleti ikna etmeye çalışıyorum. Dün evden taşındık apart a geçtik, ev rahatlığı güzel ama çok masraflı.

Dün gece çok fena uyudum, en güzel uykulardan birisiydi diyebilirim. Alışveriş yaptım, anime izledim. Yattım bütün gün hiçbişey yapmadım :/

Of lan ne boş hayatım var.

8 Ocak 2010 Cuma

The Longest Day..

Gözleri şişmiş dünyadan bir haber ortalarda dolaşan biri görürseniz bilin ki o muhtemelen benim.

Bir insanın yarın sabah önemli bir sınavı olduğu halde bırakın çalışmayı uyumayıp bide üstüne üstlük bütün gecesini hiç tanımadığı biriyle konuşarak geçirdiğini düşünün, evet nacizane ben. Sınava 2 saat var ve ben hala bilgisayar başında makara peşinde koşuyorum, sanki benim yerime o şahıs gircek sınava anasını.

Evet kağıdı ilk veren ben oluyorum, neden mi ? bir an önce yatağıma kavuşmak ve yastığıma baş koymak için..

İki saat felan uyuyorum ev arkadaşım uyandırıyor;

- İzzet hadi evi temizlicez.
- Deme yaa
- Ben çoğunu yaptım zaten sen odanla mutfağı al

İşin komik yanı bütün o temizlik yalan oldu, çünkü akşam o kdr başarısız bi mangal girişiminde bulunduk ki ev hala kokuyor ve etraf yine dağıldı..

uykusuzluk had safhada. göz kapaklarım kapanıyor. öte yandan uzun zamandır film izlemiyorum. kitap mı okusam film mi seyretsem uyusam mı diye düşünüp duruyorum. işin komik tarafı bunu dusunurken bunlardan herhangi birini yapabilrdim.

Yinede hayat güzel be. Ebem tecavüze uğramış olsada mutluyum yani, threeawesome da olabilirdi. Herşey tadında güzel..

7 Ocak 2010 Perşembe

Kaşarlaşmış muhabbetler

kız: begüm canım asitli içme miden ağrıcak yine
ben: ne kadarda düşüncelisin
kız: tabiki düşünürüm senimi düşüncem bide
ben: bilmem belki gece... sessizlik :D

kız: taner ya gecen gün bana bi peynir vermiştin neydi o ?
cocuk: ya o peynir değildi
kız: ya neydi o peynirin türü ya çok güzeldi
ben: kaşar, kars kaşarı, eski kaşar ?
"anlayanlar güler o sırada"
kız: :|
ben: iletildi raporu; mesajınız iletildi yanlız abone anlamakta zorluk çekiyor :D
kız: ne saçmalıyosun sen ya
ben: boşver ben konuşurum öyle kendi kendime.

ben: ya bu serviste ne kadar sıcak ya acayip terledim
kız: gel yanıma burası serin
ben: yok oraya gelirsem daha fazla terlerim :D
"servis göçer"

ben: sen saçını sarıya boyatsana ya sana çok yakışır hem çok akıllı olur onlar :D
kız: olum sarışının adı var esmerin tadı var demişler!
ben: bilmem tadına bakmadım daha önce bilemicem
"servis şarampolden yuvarlanır"

6 Ocak 2010 Çarşamba

...

Zamanın kıyısında, bir yağmurun altında durup ona bakıyorum.
Gözlerinde rengarenk gökkuşağının pırıltısını yakalıyorum.
Uzaklarda olmayı hayal ediyor, çok uzaklarda...
Onu hiç kimsenin, hatta kendisinin bile bulamayacağı bir yerlerde.

Ağlama demeyeceğim artık sana.
Biliyorum fayda etmeyecek
Ağlayacaksın nasıl olsa...

5 Ocak 2010 Salı

Short Stories With Tragic Endings..

Herşeyime işledin sen tüm gözeneklerinden benliğime kadar. Tüm bu kalabalık ve anlamsızlık içinde konuştuğum ve hissedebildiğim tek şeydin. Artık konuşmak bile istemiyorum susmak, susmak sonunun nere varıcağını bilmeden ama yine herşey gibi bi sonu olduğunu bilerek. Aldığım nefes bile boşuna, hep sıfır oldum bu hayat cebirinde. Kimle toplanmaya çalıssam geride bi hiç kimle yollarım kesişse sadece arta kalan bi "0".

Yazmak istediklerim yaşamak istediklerimden farklı değillerdi aslında ama kelimeler anlam sıkıntısı çekmekten muzdarip, anlatamadıklarım boğazıma düğümleniyor işte, daha bir çok soru işaretinin düğümlendiği gibi. Hayatın "çaresizlik" ile "mutsuzluk" arasına sıkışıp kalmasına bozuluyorum en çok ve bunun önüne geçecek gücü bulamıyorum artık ben kendimde. İnsanlar halimden anlarmı? Yoksa sadece dinlemek ne kadar yeterlidir birşeyi anlamada. Kafamda o kadar çok soru(n) varki, hangi sorunun çözümü için hangi sorunun sorulması gerektiği kararsızlık olarak kaldı hayatımda. Dinlediğim şarkılarda da yok artık cevaplar. Ve ben yine bir ışık hüzmesinin altında kalmış bir zifiri karanlığım.

Görebildiğim şeyler var hayatta, anlayabildiğim, bilebildiğim yada hissedebildiğim. Ama bir çok "yok" var yine bütün olabildiklerime inat. Zamanın değişkenliğini yüzüme bir tokat gibi vuruyor saat, yine gece oluyor ve ben kaybolduğum bütün hayatlarda arıyorum kendimi, bir boşunalık, bir bekleyiş ya da bir karabulutun ardında. Hissettiğim ve hissettirdiğim her damla kalp çarpıntısı , ki bunun hem iyisi hem kötüsü oluyor, tam o anda bakındığım tüm tepelerin ardından geliyor yine ışık, bu sefer başkaları için. Ve ben yanlızca bakıyorum, güzel insanların güzel günlerini aydınlatan güneşe. Bakıyorum nasıl batıyor diye, içimde sessiz çığlıklar.

Anlatmak istediklerim var, konuşmak istediklerim, sormak istediklerim ama biliyorum artık anlamlar sadece bir hiç in yansıması. Anlamak zorunda değilim onuda biliyorum. Kabullenmek ? işte bu çok zor olucak. Bıraksaydın çöl kalsaydı buralar hep umut verip terketmek neden.

Kayboldum, sokaklarını çok iyi bildiğim bu şehirde, kayboldum siyahın en koyu tonlarında. Bu şehirde yok oldum ben artık, her başladığım hayata dair birşeyler için çabalarken bir toz zerresi olup serpiliyorum kaldırımlara. Bu tanıdık duygunun, yaşanılıcaklarını çoğunu bilirken, bir o kadarınında bilinmezliklerinde kalması zamanın. İşte acıtan yanı bu hayatın.

Sensizlik var artık benliğimin en derin, en kuytu köşelerinde bile tıpkı senden önce olduğu gibi. okuyanın okumaktan zevk almadığı ama yine de her kelimesine şükrederek anladığı bir kitap gibi. Bir mutluluğu dünyanın en yumuşak pamuğu gibi ellerine bırakabileceğini hissetmenin verdiği güçle saldırırken değişimine bu kitabın kabının, seçilmiş kelimelerin aynılığı ile yoruluyorum. Hep bir sıfırlama peşinde harcarken ömrümü, kendimi kaybettiğim sokaklara bir yenisini ekliyorum. Ve çoğunda o yumuşak pamuk bir göz yaşına sebep oluyor, silerken eskilerini.

Yoruldum.. Hem de çok. Bu yükün altında ezilirken ben, bu kadar acıyı absorbe ederken iliklerime kadar ve bilerek ne kadar yanacağını canımın. Daha bir ağır geliyor omuzlarımdaki bu yük, sanki daha çok kaldırabilecek gibi dünyayı taşımaya çalışıyor. Bir taraftan kırmamaya çalışırken öte yandan hep kırılan bir taraf olacağını anlatan bir hikaye kulaklarımda.

Hayat seçimlerden ibaret değil, olmamalı. Kendi seçimlerine sebep bir dolu neden dururken gece yatağımda, bir seçim ile suçlanmamalı insan ve bir pişmanlığa kurban gitmemeli, korkarken bir başkasının mutsuzluğundan. Yoruldum, düşünmemem gereken şeyleri düşünmekten, söylemem gereken şeyleri vaktinde söyleyememekten.

Bir bulutu bile tavşana benzetemiyorum artık ben, vermiyor aynı özgürlük hissini o eski gökyüzü . Kırıldı olmayan kanatlarım. Gökyüzüne baktığımda ay'ı göremiyorum artık. Dağladılar gözlerimide, tek hissedebildiğim yağmurlardı ama onlarda buharlaştılar geriye ucsuz bucaksız bir çöl bırakarak.

Hayat bir fahişe gibidir unutanlar asla unutulmaz, ben unutmamayı seçtim tüm sonuçlarına katlanarak lütfen sen unut beni. Başkalarının yatakta unuttuklarına inat ben seni kalbimde yangında ilk kurtarılıcaklar listesinin başına koydum.

İçimde yinede beklemek var, bekle diyen bir ses. Bir ömür geçtikten sonramı ödülüm bundan başka bir boyuttamı. Neyi, neden beklediğimi o günün gelip gelmeyeceğini bilmeden beklemek. Olasılıklardan uzak milyarda bir ihtimalin o yanlız birine vurularak unutmamak insanlığın unuttuğu en değerli şeyi.

Hani varya filmin birinde, o aşkın kahramanı bir türlü bırakmıyor sevgisinin hatıralarını, her ne kadar yakılması için çabalamışşsa da. Kurtarıyor aşkını kötü adamların elinden.. Bir insan ona dair olan bütün hatıralarını bir kutuya koyup çıkıp gidebilirmi kendi hayatından? Ve unutamam seni, hayatımın ellerinden kayıp gidişini seyrederken bile..

Ve benim sevgim bunu haketmedi diyorum, yanarken aşina olduğum ateşlerde. Benim sevgim, uğruna imkansızlıkları mümkün kılabileceğim. Dünyanın en kutsal şeyi dediğim şey bu kadar acı vermemeli.

Güneş doğarken bir başkaları için ben günahlarımın bedeli için hep en karanlık tenhalardayım. Sanrılardan öteye geçemediğim ikilemlerin içine sıkışıp kaldım.

Kısa film gibi geçerken hayat gözlerimin önünden asla ödüle layık olmadığını zaten biliyordum. Bu yüzdendi hep gözlerimi senden kaçırmam bu yüzdendi uzak durmam. Biliyordum gözlerine baktığım an kendimi olmam gerekenden çok ileri gitmiş olarak bulacağımı. Zamanın ötesinde sadece "ben"im olan hayallerimle hayatın acil çıkış kapısını bulmaya çalışıyorum şimdi.

Hayatımın her yeni gününde, ömrünün sonuna kadr bu lanetle yaşayacağım. Ve birgün yaşlanıp geçmişe baktığımda hiçbişey için asla pişmanlık duymayacak kadar sertleşmiş olacak yüreğim. Senin hayatın el salvadorda geçerken benim sonum san sebastian da yazılıcak!.

Yinede teşekkürler herşey için, yaşattığın ve damağımda asla silinmeyecek bir tat bırakan yarım kalmış herşey için. Bana gelmeyen ilhamı en acı yoldan verdiğin için. Hayatımda asla izi silinmeyecek bi yara bıraktığın için.

For as much as i love autumn, i'm giving myself to the ashes (:

16.07.2008

4 Ocak 2010 Pazartesi

Death Note [intro]

Kimsenin sahip olamayacağı rüyalarım oldu. ihtiyacım olmayan herşeyi fırlattım attım, kalbimdeki kurtulamadığım duygu kalıntılarını. Yinede düşünceler ile gerçeklik arasında sıkışıp kaldım ve bacaklarım fedakarlık prangaları ile bağlanmış. Eğer bu karşı konulamaz dürtüleri zaptedebilirsem, demektirki hala hep daha fazlasını isteyen bir ruhum var.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Slalom

Ulan 2010 oldu ben hala 1 aydır edindiğim öğleden sonra kalkma alışkanlığımı bırakamadım. Tabi dezavantajları benim için çok kötü, günün en güzel tarafını uyuyarak geçiriyorum olmaz ki. Bir haftadr güneş batmadan dışarı çıkmıyodum bu gün inat ettim ve çıktım, çıktım da ne oldu hani söyleyeyim elliğinin körü. İnsanda şans olacak kardeşim yada kendi yaratırdı demi neyse, nerden geldiysem buna. Ee tabi konuyu değiştirip kafanızı karıştırıcam sanıyosunuz, amma laf kalabalığı yapıyorum.

Ne olmuş bugün bakalım, ımm günün 3 te birini Death Note seyrederek geçirdim hatta şuan bu satırları yazarken bile onu düşünüyorum, yatmadan bi bölüm daha seyretsemmi diye, rahat edemicem sanırm onu bitirmeden. Lost dan daha fena dediydide arkdaş inanmam demiştim. Şimdi iki gündür aralıksız seyrediyorum. Böyle kurgu böyle senaryo böle bişey olamaz yok.

Tabi arada halısaha maç yaptım fena çekişmeliydi 1 farkla yenilsek de çok keyif aldım.

Neyse ben Death Note a dönüyorum, uyumadan önce son bi bölüm daha seyredim bari..

1 Ocak 2010 Cuma

Uzun vadede (u)mutsuzluk vaadeden yatırımlar

Nefes alışlarımda bir kısalma var bugün
Giderek azalıyor nabzımın atışları
Duraksıyor kalbim atarken
Bir an için, sadece küçük bir an

Yavaşlıyor hayatımın ritmi
Sonra kısalıyor saniyeler
Daralıyor zamanın çeperleri
Bir an için, sadece küçük bir an

Özgür olduğumu sanırdım birzamanlar
Ama hayat faşist bir diktatörlük rejimi
Giderek daralıyor sınırlar,azalıyor zaman
Bir an için, sadece küçük bir an

Kaybettiğim rüyalarımda açıyorum gözlerimi
Reddediyorum hayatın olasılığını
Ve ben hala buradayım
Bir an için, sadece küçük bir an

Kaybettiklerimde ararken kendimi
Başka hayatlarda buluyorum kendimi
Giderek yok oluyorum
Bir an için, sadece küçük bir an

Ve o an alıyor beni senden
Ardından bakakalıyorum
Geriye kalanlara benden..

(Henüz çok kopukluklar var şiirde bi anda yazıldı zamanla en iyi haline getirmeye çalışıcam)