23 Ocak 2010 Cumartesi

"ikinci el"


İkinci el aşklar satılıyor
az kullanılmış, doktordan
garantisi dolmamış henüz
belli ki vaktinden önce sıkılmış

ikinci el aşklar satılıyor
çok temiz, üstelik de bayandan
daha yenisini alacakmış
sanırım beklentilerini karşılayamamış

biraz ilerideki yalnızlıklar sokağında,
boş umutlarla doldurulmuş
sahte mutluluklar revaçta bu aralar

sahile doğru indiğinizde ise,
kullanım kılavuzuna uygun bir biçimde,
sevişen gençleri görebilirsiniz

elde kalmış daha eski olanları ise
huzur evlerinde saklıyoruz
onlarında son kullanım tarihleri geçmiş

kullan - at zihniyetler üzerine kurulmuş
anlık zevkler fabrikasında üretiliyor hepside
hepsi özenle, hepsi güzelce, hepsi sizin için..

23.01.2010 | 02.34

13 Ocak 2010 Çarşamba

I get it now.

Ekonomi global ve kişisel bunalımlar yaratmaktan başka bir sikime yaramıyor :S Parasız bir dünya istiyorum. Piyango vurup zengin olmak yerine oyle bi kavramın olmamasını istiyorum. Cebimde kaç para var bilmeyeyim istiyorum, çünkü cebimde para olması gereksinimi hiç adil değil. Bütün dengeleri yaratanın o olduğunu düşünüyoruz, oysa tam tersi daha bir doğru.

Promise..

"My word is my bond"

Evet yazmalıyım herşeyi..

Bazı kişilerle hiç konuşmuyorum sınıfımdaki, sanırm benim suçumda olsa bi nebze bunda ne kadar kabullensemde değişmeyecek galiba.. İstemezdim böyle olsun, çok çocukça geliyor bana, birilerine tavır almak, sırt dönmek, surat yapmak..

Her gördüğümde gülümsüyorum onlara , ve kendimi sorgulamaktan alıkoyamıyorum : düşünme bunları diyen benliğime.

Yarın son sınavım ve İstanbul'a gidiyorum (sonunda), şu sıralar bazı maddi konularda canım sıkılıyor hafiften ( eskisi gibi takmıyorum artık ah, vah etmiyorum: nitekim aynı duruma tekrar düşmemek benim elimde ).

Neler hissediyorum bilemem, hiçbirşey hissetmemek en iyisi derim (her konuda)..

12 Ocak 2010 Salı

Smooth day.

Çok kıyak bi işletme sınavı geçirdim, bunuda hallettik geriye kaldı iki sınav. Günün çoğu uyumakla geçio tabi geceleride bi o kdr uyuyamamakla. Ah finaller alt üst oldu be hayatım. Garardı dünyam :D.

Bu arada asıl ekonomik buhranı ben yaşıyorum içimde, lan çok fena, ne zmn düzeltcez şu durumu hadi hayırlısı..

11 Ocak 2010 Pazartesi

Senin derdin ne? (monolog)

Olmuyor kardeşim yapamıyorum. Bir düzen bir plan kuramadım gitti şu kıytırıktan hayatıma, işin kötüsü bunu yapmayı başardığım zaman tahtalıköyü boylamış olucam bu gidişle en sonunda.

Kafamın içinde acaip monologlar dönüyo, duysanız duymamış olmayı dilerdiniz. Keza kendimi en bedbaht çöle düşen kutup ayısı gibi görmeye başladım. O kadar da takmıyorum yinede gerçi.

Bugün ingilizce sınavından çıktım eve geldim ve pc başına oturdum, explorer ı açtım (home page filan bilmem ben) ve google yazmaya yeltendim ama öyle böyle bir google değil yani. "thegoogle" yazıyorum :D Evet herhangi bi anlamını deil fiil olan da gözlük olan da değil aradığım bizzat arama motoru " the google" grdaşım.

Sınavda resmen açık oturum yaptım, millet bir yıl hazırlık okumuş ( hangi şartlar altında?) heriflere kopya veriyorum, vermek mi? resmen sınav kağıdımın yoklama kağıdı gibi sınıfta dolaşmadığı kaldı.

Yarında işletme sınavım var, test olsa iiydi ama artık ellam ne çıkarsa şansıma..

Uyku tutmadı be blog, sana yazıyorum.

Evt o kdr yazıcak kişi varken karı kız varken sana yazmakta varmış. Kader kısmet deyip geçiyorum işte nere kadar böyle ama demi. tamam sustm blog kızma hemen. iki monolog yaptırtmadın bana burda.

tamam kısa kestim mutlumusun şimdi ?

eh eyii.

10 Ocak 2010 Pazar

Haşırt the blackboard

Yine ders çalışıcam diye kalktm arkadaşlara geldim ağzıma sıçılmış biçimde oturuyorum şuan, fena halde uykum geldi. Canım pizza çekiyo milleti ikna etmeye çalışıyorum. Dün evden taşındık apart a geçtik, ev rahatlığı güzel ama çok masraflı.

Dün gece çok fena uyudum, en güzel uykulardan birisiydi diyebilirim. Alışveriş yaptım, anime izledim. Yattım bütün gün hiçbişey yapmadım :/

Of lan ne boş hayatım var.

8 Ocak 2010 Cuma

The Longest Day..

Gözleri şişmiş dünyadan bir haber ortalarda dolaşan biri görürseniz bilin ki o muhtemelen benim.

Bir insanın yarın sabah önemli bir sınavı olduğu halde bırakın çalışmayı uyumayıp bide üstüne üstlük bütün gecesini hiç tanımadığı biriyle konuşarak geçirdiğini düşünün, evet nacizane ben. Sınava 2 saat var ve ben hala bilgisayar başında makara peşinde koşuyorum, sanki benim yerime o şahıs gircek sınava anasını.

Evet kağıdı ilk veren ben oluyorum, neden mi ? bir an önce yatağıma kavuşmak ve yastığıma baş koymak için..

İki saat felan uyuyorum ev arkadaşım uyandırıyor;

- İzzet hadi evi temizlicez.
- Deme yaa
- Ben çoğunu yaptım zaten sen odanla mutfağı al

İşin komik yanı bütün o temizlik yalan oldu, çünkü akşam o kdr başarısız bi mangal girişiminde bulunduk ki ev hala kokuyor ve etraf yine dağıldı..

uykusuzluk had safhada. göz kapaklarım kapanıyor. öte yandan uzun zamandır film izlemiyorum. kitap mı okusam film mi seyretsem uyusam mı diye düşünüp duruyorum. işin komik tarafı bunu dusunurken bunlardan herhangi birini yapabilrdim.

Yinede hayat güzel be. Ebem tecavüze uğramış olsada mutluyum yani, threeawesome da olabilirdi. Herşey tadında güzel..

7 Ocak 2010 Perşembe

Kaşarlaşmış muhabbetler

kız: begüm canım asitli içme miden ağrıcak yine
ben: ne kadarda düşüncelisin
kız: tabiki düşünürüm senimi düşüncem bide
ben: bilmem belki gece... sessizlik :D

kız: taner ya gecen gün bana bi peynir vermiştin neydi o ?
cocuk: ya o peynir değildi
kız: ya neydi o peynirin türü ya çok güzeldi
ben: kaşar, kars kaşarı, eski kaşar ?
"anlayanlar güler o sırada"
kız: :|
ben: iletildi raporu; mesajınız iletildi yanlız abone anlamakta zorluk çekiyor :D
kız: ne saçmalıyosun sen ya
ben: boşver ben konuşurum öyle kendi kendime.

ben: ya bu serviste ne kadar sıcak ya acayip terledim
kız: gel yanıma burası serin
ben: yok oraya gelirsem daha fazla terlerim :D
"servis göçer"

ben: sen saçını sarıya boyatsana ya sana çok yakışır hem çok akıllı olur onlar :D
kız: olum sarışının adı var esmerin tadı var demişler!
ben: bilmem tadına bakmadım daha önce bilemicem
"servis şarampolden yuvarlanır"

6 Ocak 2010 Çarşamba

...

Zamanın kıyısında, bir yağmurun altında durup ona bakıyorum.
Gözlerinde rengarenk gökkuşağının pırıltısını yakalıyorum.
Uzaklarda olmayı hayal ediyor, çok uzaklarda...
Onu hiç kimsenin, hatta kendisinin bile bulamayacağı bir yerlerde.

Ağlama demeyeceğim artık sana.
Biliyorum fayda etmeyecek
Ağlayacaksın nasıl olsa...

5 Ocak 2010 Salı

Short Stories With Tragic Endings..

Herşeyime işledin sen tüm gözeneklerinden benliğime kadar. Tüm bu kalabalık ve anlamsızlık içinde konuştuğum ve hissedebildiğim tek şeydin. Artık konuşmak bile istemiyorum susmak, susmak sonunun nere varıcağını bilmeden ama yine herşey gibi bi sonu olduğunu bilerek. Aldığım nefes bile boşuna, hep sıfır oldum bu hayat cebirinde. Kimle toplanmaya çalıssam geride bi hiç kimle yollarım kesişse sadece arta kalan bi "0".

Yazmak istediklerim yaşamak istediklerimden farklı değillerdi aslında ama kelimeler anlam sıkıntısı çekmekten muzdarip, anlatamadıklarım boğazıma düğümleniyor işte, daha bir çok soru işaretinin düğümlendiği gibi. Hayatın "çaresizlik" ile "mutsuzluk" arasına sıkışıp kalmasına bozuluyorum en çok ve bunun önüne geçecek gücü bulamıyorum artık ben kendimde. İnsanlar halimden anlarmı? Yoksa sadece dinlemek ne kadar yeterlidir birşeyi anlamada. Kafamda o kadar çok soru(n) varki, hangi sorunun çözümü için hangi sorunun sorulması gerektiği kararsızlık olarak kaldı hayatımda. Dinlediğim şarkılarda da yok artık cevaplar. Ve ben yine bir ışık hüzmesinin altında kalmış bir zifiri karanlığım.

Görebildiğim şeyler var hayatta, anlayabildiğim, bilebildiğim yada hissedebildiğim. Ama bir çok "yok" var yine bütün olabildiklerime inat. Zamanın değişkenliğini yüzüme bir tokat gibi vuruyor saat, yine gece oluyor ve ben kaybolduğum bütün hayatlarda arıyorum kendimi, bir boşunalık, bir bekleyiş ya da bir karabulutun ardında. Hissettiğim ve hissettirdiğim her damla kalp çarpıntısı , ki bunun hem iyisi hem kötüsü oluyor, tam o anda bakındığım tüm tepelerin ardından geliyor yine ışık, bu sefer başkaları için. Ve ben yanlızca bakıyorum, güzel insanların güzel günlerini aydınlatan güneşe. Bakıyorum nasıl batıyor diye, içimde sessiz çığlıklar.

Anlatmak istediklerim var, konuşmak istediklerim, sormak istediklerim ama biliyorum artık anlamlar sadece bir hiç in yansıması. Anlamak zorunda değilim onuda biliyorum. Kabullenmek ? işte bu çok zor olucak. Bıraksaydın çöl kalsaydı buralar hep umut verip terketmek neden.

Kayboldum, sokaklarını çok iyi bildiğim bu şehirde, kayboldum siyahın en koyu tonlarında. Bu şehirde yok oldum ben artık, her başladığım hayata dair birşeyler için çabalarken bir toz zerresi olup serpiliyorum kaldırımlara. Bu tanıdık duygunun, yaşanılıcaklarını çoğunu bilirken, bir o kadarınında bilinmezliklerinde kalması zamanın. İşte acıtan yanı bu hayatın.

Sensizlik var artık benliğimin en derin, en kuytu köşelerinde bile tıpkı senden önce olduğu gibi. okuyanın okumaktan zevk almadığı ama yine de her kelimesine şükrederek anladığı bir kitap gibi. Bir mutluluğu dünyanın en yumuşak pamuğu gibi ellerine bırakabileceğini hissetmenin verdiği güçle saldırırken değişimine bu kitabın kabının, seçilmiş kelimelerin aynılığı ile yoruluyorum. Hep bir sıfırlama peşinde harcarken ömrümü, kendimi kaybettiğim sokaklara bir yenisini ekliyorum. Ve çoğunda o yumuşak pamuk bir göz yaşına sebep oluyor, silerken eskilerini.

Yoruldum.. Hem de çok. Bu yükün altında ezilirken ben, bu kadar acıyı absorbe ederken iliklerime kadar ve bilerek ne kadar yanacağını canımın. Daha bir ağır geliyor omuzlarımdaki bu yük, sanki daha çok kaldırabilecek gibi dünyayı taşımaya çalışıyor. Bir taraftan kırmamaya çalışırken öte yandan hep kırılan bir taraf olacağını anlatan bir hikaye kulaklarımda.

Hayat seçimlerden ibaret değil, olmamalı. Kendi seçimlerine sebep bir dolu neden dururken gece yatağımda, bir seçim ile suçlanmamalı insan ve bir pişmanlığa kurban gitmemeli, korkarken bir başkasının mutsuzluğundan. Yoruldum, düşünmemem gereken şeyleri düşünmekten, söylemem gereken şeyleri vaktinde söyleyememekten.

Bir bulutu bile tavşana benzetemiyorum artık ben, vermiyor aynı özgürlük hissini o eski gökyüzü . Kırıldı olmayan kanatlarım. Gökyüzüne baktığımda ay'ı göremiyorum artık. Dağladılar gözlerimide, tek hissedebildiğim yağmurlardı ama onlarda buharlaştılar geriye ucsuz bucaksız bir çöl bırakarak.

Hayat bir fahişe gibidir unutanlar asla unutulmaz, ben unutmamayı seçtim tüm sonuçlarına katlanarak lütfen sen unut beni. Başkalarının yatakta unuttuklarına inat ben seni kalbimde yangında ilk kurtarılıcaklar listesinin başına koydum.

İçimde yinede beklemek var, bekle diyen bir ses. Bir ömür geçtikten sonramı ödülüm bundan başka bir boyuttamı. Neyi, neden beklediğimi o günün gelip gelmeyeceğini bilmeden beklemek. Olasılıklardan uzak milyarda bir ihtimalin o yanlız birine vurularak unutmamak insanlığın unuttuğu en değerli şeyi.

Hani varya filmin birinde, o aşkın kahramanı bir türlü bırakmıyor sevgisinin hatıralarını, her ne kadar yakılması için çabalamışşsa da. Kurtarıyor aşkını kötü adamların elinden.. Bir insan ona dair olan bütün hatıralarını bir kutuya koyup çıkıp gidebilirmi kendi hayatından? Ve unutamam seni, hayatımın ellerinden kayıp gidişini seyrederken bile..

Ve benim sevgim bunu haketmedi diyorum, yanarken aşina olduğum ateşlerde. Benim sevgim, uğruna imkansızlıkları mümkün kılabileceğim. Dünyanın en kutsal şeyi dediğim şey bu kadar acı vermemeli.

Güneş doğarken bir başkaları için ben günahlarımın bedeli için hep en karanlık tenhalardayım. Sanrılardan öteye geçemediğim ikilemlerin içine sıkışıp kaldım.

Kısa film gibi geçerken hayat gözlerimin önünden asla ödüle layık olmadığını zaten biliyordum. Bu yüzdendi hep gözlerimi senden kaçırmam bu yüzdendi uzak durmam. Biliyordum gözlerine baktığım an kendimi olmam gerekenden çok ileri gitmiş olarak bulacağımı. Zamanın ötesinde sadece "ben"im olan hayallerimle hayatın acil çıkış kapısını bulmaya çalışıyorum şimdi.

Hayatımın her yeni gününde, ömrünün sonuna kadr bu lanetle yaşayacağım. Ve birgün yaşlanıp geçmişe baktığımda hiçbişey için asla pişmanlık duymayacak kadar sertleşmiş olacak yüreğim. Senin hayatın el salvadorda geçerken benim sonum san sebastian da yazılıcak!.

Yinede teşekkürler herşey için, yaşattığın ve damağımda asla silinmeyecek bir tat bırakan yarım kalmış herşey için. Bana gelmeyen ilhamı en acı yoldan verdiğin için. Hayatımda asla izi silinmeyecek bi yara bıraktığın için.

For as much as i love autumn, i'm giving myself to the ashes (:

16.07.2008

4 Ocak 2010 Pazartesi

Death Note [intro]

Kimsenin sahip olamayacağı rüyalarım oldu. ihtiyacım olmayan herşeyi fırlattım attım, kalbimdeki kurtulamadığım duygu kalıntılarını. Yinede düşünceler ile gerçeklik arasında sıkışıp kaldım ve bacaklarım fedakarlık prangaları ile bağlanmış. Eğer bu karşı konulamaz dürtüleri zaptedebilirsem, demektirki hala hep daha fazlasını isteyen bir ruhum var.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Slalom

Ulan 2010 oldu ben hala 1 aydır edindiğim öğleden sonra kalkma alışkanlığımı bırakamadım. Tabi dezavantajları benim için çok kötü, günün en güzel tarafını uyuyarak geçiriyorum olmaz ki. Bir haftadr güneş batmadan dışarı çıkmıyodum bu gün inat ettim ve çıktım, çıktım da ne oldu hani söyleyeyim elliğinin körü. İnsanda şans olacak kardeşim yada kendi yaratırdı demi neyse, nerden geldiysem buna. Ee tabi konuyu değiştirip kafanızı karıştırıcam sanıyosunuz, amma laf kalabalığı yapıyorum.

Ne olmuş bugün bakalım, ımm günün 3 te birini Death Note seyrederek geçirdim hatta şuan bu satırları yazarken bile onu düşünüyorum, yatmadan bi bölüm daha seyretsemmi diye, rahat edemicem sanırm onu bitirmeden. Lost dan daha fena dediydide arkdaş inanmam demiştim. Şimdi iki gündür aralıksız seyrediyorum. Böyle kurgu böyle senaryo böle bişey olamaz yok.

Tabi arada halısaha maç yaptım fena çekişmeliydi 1 farkla yenilsek de çok keyif aldım.

Neyse ben Death Note a dönüyorum, uyumadan önce son bi bölüm daha seyredim bari..

1 Ocak 2010 Cuma

Uzun vadede (u)mutsuzluk vaadeden yatırımlar

Nefes alışlarımda bir kısalma var bugün
Giderek azalıyor nabzımın atışları
Duraksıyor kalbim atarken
Bir an için, sadece küçük bir an

Yavaşlıyor hayatımın ritmi
Sonra kısalıyor saniyeler
Daralıyor zamanın çeperleri
Bir an için, sadece küçük bir an

Özgür olduğumu sanırdım birzamanlar
Ama hayat faşist bir diktatörlük rejimi
Giderek daralıyor sınırlar,azalıyor zaman
Bir an için, sadece küçük bir an

Kaybettiğim rüyalarımda açıyorum gözlerimi
Reddediyorum hayatın olasılığını
Ve ben hala buradayım
Bir an için, sadece küçük bir an

Kaybettiklerimde ararken kendimi
Başka hayatlarda buluyorum kendimi
Giderek yok oluyorum
Bir an için, sadece küçük bir an

Ve o an alıyor beni senden
Ardından bakakalıyorum
Geriye kalanlara benden..

(Henüz çok kopukluklar var şiirde bi anda yazıldı zamanla en iyi haline getirmeye çalışıcam)