5 Haziran 2011 Pazar

Eldorado

ufkunda mavi bulutlarin ucustugu dag,
buyulu goklerinde sesler dydugum aden,
avucumda dort kollu nehrin verdigi maden,
ustumde yemisleri alnima degen tuba.

muthis dunyasiile, uykuma girdigi yer..
gulumsuyor mavi bir at isiginda kamis.
gollerin sekli dolu derinligine dalmis
vuslatin havasini cevreleyen igdeler.

sularin aydinliginda saadetten bir iz:
dallardan suzulen kayigindan bu hos insan,
omuzuna degen arzu dolu dudaklari kan.
artik bir cennete bagli butun gunlerimiz.

artik isikla dolu billur bir kadeh gibi,
en guzel seytanin elinde tutugu gurup;
aksamlar agzimda harkulada bir surup
ve basimda geceler yesil bir deniz gibi.

ufkumda mavi bulutlarin ucustugu dag
ve nebati bir alemde duyulan ilk hece,
bir sesin aydinlattigi yalan dolu gece
ve dumanli bir sabah serinligi ormanda.

ne ondan itidal, ne benden gunahkar hali
ruhlari bir kus gibi avare kilan uyku.
dagilan icimde her zaman o baygin koku,
lezzeti dudagimda bugulasan seftali.

27 Nisan 2011 Çarşamba

...

Neden varız bu hayatta ? İnsan kendi varoluşu için mi vardır yoksa bir tanrı yarattığı için mi olmalıydı. Başı olan herşey gibi biz de yok olup gideceğiz, peki hayat dediğimiz bu yanılsama ne demek ? Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez demiş Socrates.

Sorguladıkça ise içinden çıkılmaz bir paradoks oluyor oysa ki yaşamak, içinden çıkmak icin ölmek gerekiyor belli ki. Yaşadığımız dönem o kadar acımasız ki, başkaları için başkalarının işini hapıyoruz ve başkalarının hayallerini gerçekleştirirken biz hep hayal peşinde hayatımızı bitiriyoruz. Kendi hayallerimiz o kadar basit ki, yine de tatmin olamiyoruz. Basit yaşamak o kadar ihtimal dışı ki. Modernizasyonun getirdiği ağır bedelleri olan lüksler olmadan yaşayamayız sanıyoruz.

İnsan olmanın bir değeri yok, hepimiz kendini beğenmiş pisliğin tekiyiz. bize öğretilenleri, bize dayatılanları bizden istenenleri hiç sorgulamadan uyguluyoruz. Bir bilinç devrimi yok, bir uyanış yok, neden yaşadığımıza dair bir fikrimiz yok. düşünmemek daha kolay geliyor hep öyle değilmi?

Ne uğruna bu koşturmaca, kim için ne için bütün bu uğraşlar, tanrı gerçekten varmı? varsa neden bizi yaratmak zahmetine girdi, dünya ya salıp acizliğimizi seyretmek için mi? ve sonumuz önceden belirlenmiş, kaderimiz biçilmiş. gerçekten öyle mi?

Hayat eğer gerçekten varsa da yaşamaya değer mi? Neden bırakma şansımız yok , bu oyundan çıkma lüksümüz yok. Neden belirli bir sayıda insan bütün insanlık adına karar verebiliyor, neden herkesi aynı yapmaya çalışıyorlar. Fabrikasyon gibi birbirinin kopyası koyunlar.

Bu Dünya neden bize yetmiyor? Neden sahip olduğumuzdan fazlasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz ? Neden mutlu yaşayamıyoruz. Neden politika var neden bürokrası var neden sınırlar var neden savaşlar var ve insanlığı nasıl öldürdünüz? İnsan bencil ve kendini beğenmiş, bir rüyada ve belkide uyanamadan uykusunda ölecek. İşte o zaman arkasından ağıt bile yakmayacağım, başkalarına yaşama şansı vermeyen bir tür yok olmuş. Geçmişini bilmeyen insanoğlu hayalindeki geleceği yaratmaya çalışıyor, hayalinde merhamete sevgiye anlayışa unutmaya affetmeye yer yok, ve böyle bir türün üyesi olduğum için utanıyorum. İnsan olmak küçük ve aptal bir çocuğa verilmiş büyük bir sorumluluk gibi.

15 Şubat 2011 Salı

Yaşamak istemem

sana öğretilen her şey
bana önerilen her şey
bana dayatilan yaşanti
işe yaramaz bir çöplük

yarattiğiniz sistemler
kullandiğimiz yöntemler
yaşamak istemem aranizda

belki de terslik bende
yapamadim bu düzende
kaçacak delik arar oldum
sürüngenler şehrinde

eğitilmiş köpekler
doymak bilmez maymunlar
yaşamak istemem artik aranizda

benden bir ruhsuz yaratmayi
nasil başardiniz
benden bir hissiz yaratmayi
nasil başardiniz
benden bir uyumsuz yaratmayi
nasil başardiniz
benden sizden biri yaratmayi
nasil başardiniz

yaşamak istemem artik aranizda

13 Şubat 2011 Pazar

Driftwood

Everything is open
Nothing is set in stone
Rivers turn to oceans
Oceans tide you home
Home is where the heart is
But your heart had to roam
Drifting over bridges
Never to return
Watching bridges burn

Youre driftwood floating underwater
Breaking into pieces, pieces, pieces
Just driftwood, hollow and of no use
Waterfalls will find you, bind you, grind you

Nobody is an island
Everyone had to go
Pillars turn to butter
Butterflying low
Low is where your heart is
But your heart has to grow
Drifting under bridges
Never with the flow

And you really didnt think it would happen
But it really is the end of the line
So Im sorry that youve turned to driftwood
But youve been drifting for a long, long time

Everywhere theres trouble
Nowheres safe to go
Pushes turn to shovels
Shovelling the snow
Frozen you have chosen
The path you wish to go
Drifting now forever
And forever more
Until you reach your shore

Youre driftwood floating underwater
Breaking into pieces, pieces, pieces
Just driftwood, hollow and of no use
Waterfalls will find you, bind you, grind you

And you really didnt think it would happen
But it really is the end of the line
So Im sorry that youve turned to driftwood
But youve been drifting for a long, long time
Youve been drifting, for a long, long
Drifting for a long, long time

14 Ekim 2010 Perşembe

Biri aşk mı dedi?

aşk denen şey nasıl ortaya çıktı ve insanlık onu nasıl ihtiraslarının bir oyunu haline getirebildi , değersiz bir para birimiymiş gibi. aslında bakmaya görmeye korktuğumuz şeyleri saklamak için kullandığımız bir araç haline geldi, kendimizden kaçmak için kullandığımız bir uyuşturucu.


aslında etrafımıza bakıp bire bir uygulamaya çalıştığımız kötü bir taklit , yapmacık hayatlarımız ve yapmacık aşklarımızla yapmacık dünyamız ve plastik kalplerimiz. asla sonu gelmeyecek merkezkaç kuvvetinden kaçar gibi kaçıyoruz kendimizden, içimizdeki lağımdan kaçmaya çalışıyoruz, bakmaya yüzleşmeye korkuyoruz.


peki "aşk" hangi durumlarda olur bir de ona bakalım ;


eski sevgiliyi unutabilmek için önümüze gelene sarılırız adı aşk olur,


özlediğimiz istediğimiz fiziksel hazlar için uygun damızlığı buluruz adı aşk olur,


sağılacak sömürülecek bir keriz bulunur, hesap ödetmeler hediyeler adı aşk olur,


aman bir tek ben mi yalnızım bunalımına gireriz, ya da yalnız kalmak istemez her daim elimizin altında biri olsun isteriz adı "aşk" olur.


mesele aşk değil aslında, tüm yozlaşmış değerler, dinler, meslek ahlakı, cinsiyet ayrımı, adam kayırma ve temel insani değerleri kişisel ihtiraslar uğruna köreltme ve tüm herşeyi sembolikleştirme. tüm bu dağılmanın içinde bir tek aşk mı saf kalacaktı? hayır tabiiki ilk ona tecavüz ettiler.


dünya kerhanesinde bakire kalabilmek meselesimidir peki aşk? yok efendim o da değildir.


aslında farkına varırsanız toplumumuzda insanlarımızın en büyük derdi "aşk" tır ve her ne hikmetse onun da para gibi varlığı bir dert yokluğu ise yara dır.


peki hiç düşünürmüsünüz siz kendinizden başkasını efendim?

5 Eylül 2010 Pazar

yok'lama.

karmakarışık bir dünya düzeninde
beynimin içerisine dolan bu düşünceler
benim mi ?

olmayı istediğim tüm herşey
sadece bir an için var olmuşsa
yada hiç olmadıysa

ne anlamı var yaşamanın
diğerlerinin yaşam hakkını
elinden alıyorsa

farklı ihtimaller
iradenin dışında
gözlerinin önünden geçip gidiyorsa

sen bambaşka biri rolunü oynarken
küçük bir çocuk ölümü senden iyi tanıyorsa
ve tanrıyı inkar etmek bile bunu değiştirmeyecekse

düşünmek için çok geç
hiçbirşey adil olmak zorunda deilse
gözlerini kapatınca
.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Truth

Dünyanın en büyük dini paradır ve o ne bir kural tanır ne de tanrı, sana kendin olma şansını vermez, onun için yaşarsın ve onun uğrunda ölürsün işte hayatının bütün hikayesi budur.